:::::::HAMZEVİ VE ŞEYH SEFA:::::::
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

:::::::HAMZEVİ VE ŞEYH SEFA:::::::

resim koymak istiyorsanız forumda A harfini işaretleyiniz
 
AnasayfaLatest imagesGaleriKayıt OlGiriş yap

 

 can yucel

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
sefadurak




Mesaj Sayısı : 20
Kayıt tarihi : 01/06/08

can yucel Empty
MesajKonu: can yucel   can yucel Icon_minitimeSalı Haz. 03, 2008 2:21 pm

CAN YÜCEL hayatı ve şiirleri




1926’da Istanbul’da dogdu. Milli Egitim eski bakanlarindan Hasan Ali Yücel’in oglu. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Cografya Fakültesi’nde Latince-Yunanca okudu. Ögrenimine Ingiltere’de Cambridge Üniversitesi’nde devam etti. Sair, çevirmen ve radyo görevlisi olarak tanindi. Çesitli elçiliklerde çevirmenlik, Londra’da BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yapti. 1958’de Türkiye’ye dödükten sonra bir süre turist rehberi olarak çalisti. Ardindan bagimsiz çevirmen ve sair olarak yasamini sürdürdü. Çevirileriyle de taninan Can Yücel, siir alaninda ilk kitabi YAZINA’dan (1950) sonra uzun bir süre biçim arayislariyla oyalandi. Çesitli edebiyat, kültür ve siyasi dergilerde siirleri, edebiyat ve tiyatro çevirileri ile siyasal konularda yazilari yayinlandi. 12 Mart döneminde Che Guevara’nin "Gerilla Harbi" ve "Insan ve Sosyalizm" kitaplarinin çevirisi nedeniyle 15 yil hapis cezasina çarptirildi. 1974 affiyla özgürlügüne kavustu. 12 Eylül sonrasinda müstehcen oldugu iddiasiyla "Rengahenk" adli kitabi toplatildi. Sairligini, siirin külhanca raconlarindan yararlanarak siyasal inançlariyla yogurdu. 12 Agustos 1999’da Türkiye onu yitirdi.
--------------------------------------------------------------------------------




AKİS

Sen çaldıkça Teodorakis
Bir mor yağıyor üstüme...
Dudaklarım öpüşmekten mosmor...
Bir putum sanki ilahilerle
denize fırlatılmış
Ve bir deniz yağıyor üstüme
Bakma sen sevgili Teodorakis
Açgözlü güvercinlerin didiştiklerine!
Avluların o en çakırkeyiflisine
Mısır daneleri gibi serpilmişler ama
Mısır danesi değil ki bu adalar
Ne de biz güverciniz...

Sekerek o güneş güzeli çakılların üzerinden
Çıplak ayaklarımızın su sesleriyle
Birbirimize
Ve kendimize
Bilakis

Sen çaldıkça Teodorakis
Bir mor yağıyor üstüme

--------------------------------------------------------------------------------

AL BİR UZUN HAVA

Çekirgeydi Rasko’nun elindeki güvercin
Rasko’da mengeneydi, bu beynimizde kalsin!
Çekmisler istor diye muhribin dumanini
Böyle ask, böyle baris, Allah belami versin!
Bugün kitabim verdim tek pedal matbaaya
Bu yol beni götürür saglam Selimiye’ye
Agliyorsam gözyasim iki gözüme dursun
Vermisim ben canimi al-uzun bir havaya

--------------------------------------------------------------------------------

ANAYASASI İNSANIN

Kan yasasi bu insanin:
Üzümden sarap yapacaksin
Çakmak tasindan ates
Ve öpücüklerden insan!
Can yasasi bu insanin:
Savaslara yoksulluklara
Ve binbir belaya karsin
Ille de yasayacaksin!
Us yasasi bu insanin:
Suyu savka döndürüp
Düsü gerçege çevirip
Düsmani dost kilacaksin!
Anayasasi bu insanin
Emekleyen çocuktan
Uzayda kosana dek
Yürürlükte her zaman

--------------------------------------------------------------------------------

ARKAMDAN KONUŞMASINLAR DİYE

Her Donlişotun bir yeldeğirmeni vardır
Benim ki Heybeli’de
Yarı yarıya yıkık
Üstünde
Kırmızı üstüne beyaz beyaz harflerle
Kocaman
TÜRKİYE HALK BANKASI
Yazılı
Vallahi billahi de
Beş kuruş almadım o reklam için

--------------------------------------------------------------------------------

ASLANDAN AL HABERİ

Romalilar aslanlara atarlarmis Hiristiyanlari.
O Hiristiyanlar ki
Romalilardan daha dürüst, daha düzgün, daha uygar bir
düzene
inanmaktan baska suçlari yoktu...
Romalilar oyalamak için issiz yiginlarini
O zamanin gazetesi
Ve Hürriyet’i olan Coliseum stadyomunda
Aslanlara atarlarmis sen gibi ben gibi
Mehmet Turgut gibi insanlari
O Mehmet Turgut ki
Issiz olmaktan baska suçu yoktu
Issiz parasiz evsiz-barksiz
Ve aslanin kafesine girdigini farketmeyecek
kadar uykusuz...
O Mehmet Turgut ki
Libya’ya gitmek için sira bekleyen bir
Kunuri Aslaniydi
Adana’nin Girne yolunda bir lunaparkta
Buldular parçalanmis vücudunu...
Sade Adana’nin Girne yolunda degil
Roma’da da böyle
Oyalamak için issiz yiginlarini
Ve belki de azalsin diye issizlerin sayisi
O zamanin gazetesi
Ve Hürriyet’i olan Coliseum stadyomunda
Aslanlara atarlardi sen gibi ben gibi
Mehmet Turgut gibi insanlari...
Ama Ali adindaki
O kendi de müebbete mahkum aslan
Aslanlar akillaniyorlar mi nedir
Yemedi kardesim yemedi
Kore Gazisi Mehmet Turgut’un gögsündeki
Silver Star nisanini!

--------------------------------------------------------------------------------

BAYRAMLIK

Koyunlar keçiler ve koçlar için
Ne kadar bayramsa Kurban Bayrami
Bu baris var ya, bu baris
Cephedekiler için o kadar baris

--------------------------------------------------------------------------------

BİR ÖLÜM İLANI

Zaten hayalet olan
Gölge yazar Oğuz’un ölümü de
Herhalde kendinden rivayet

Oğuz’un cenazesi mi
Hayret!

Hem o hiç uyumaz ki
Belki de ilk kez oradan
Kendi kendini Türkçeye çevirecek
Yeni dikilmiş bir kalem selviyle
Ya da en eski daktilosuyla gecenin
Yıldızları tuş

--------------------------------------------------------------------------------

BULUŞMAK ÜZERE

Diyelim yagmura tutuldun bir gün
Bardaktan bosanircasina yagiyor mübarek
Öbür yanda günes kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yagmuru
Piril piril düsüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir kosudur kopardin
Dar attin kendini karsi evin sundurmasina
Iste o evin kapisinda bulacaksin beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attikça sen
Patiska çarsaflar gibi yirtiliyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayim diyorsun
Içine dogdu belki de
Iste çil çil kosusan baliklar
Lapinalar gümüsler var ya
Eylim eylim salinan yosunlar
Onlarin arasinda bulacaksin beni
Diyelim sapina kadar sair bir herif çikmis ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazit meydani
Herkes orda sen de ordasin
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarindan
Yürüyelim arkadaslar diyor yürüyelim
Özgürlüge mutluluga dogru
Her isin basinda sevgi diyor
Gözlerin yagmurdan sonra yapraklarin yesili
Bi de basini çeviriyorsun ki
Yaninda ben varim

--------------------------------------------------------------------------------

CİHAT İÇİN CAHİT

Cahit ki bu hasta düzende saglikli bir kanserdi
Cahit ki haksizliga karsi üreyen höcrelerdi.
Yorgun develer gibi çöktügü Dormen sölenlerinde bile
'Siz paranizi, ben kendi kendimi yerim,' derdi.

Cahit zaten azalarak yasayanlardan degil
Çogalarak ölenlerdendi

--------------------------------------------------------------------------------

CANKURTARANLA

Yardin be cancagzim
Yardin sonunda su Beyoglu trafigini
Ilkyardim pamuklariyla
o ölümcül acelenden
Korna çiçekleri açiyor simdi
yaralarinin üzerinde
Ölen yok sen gibi güzel
Sinifsal ecelinden

--------------------------------------------------------------------------------

DEĞİŞİK

Baska türlü birsey benim istedigim,
Ne agaca benzer ne de buluta benzer;
Burasi gibi degil gidecegim memleket,
Denizi ayri deniz, havasi ayri hava;
Nerde gördüklerim, nerde o bekledigim kiz
Rengi baska, tadi baska.

--------------------------------------------------------------------------------

DEĞİŞİM

Ince uzun bir hayvan
Çarpiyor
Çarpiyor
Çarpiyordu kendini taslara.
Cani mi sikiliyor
Can mi çekisiyordu yoksa?
Yok efendim dedi yanimdaki adam
Gömlek degistiriyor yilan
Bu hallerden anlariz dedi az çok
Biz de sinif degismistik bi zaman

--------------------------------------------------------------------------------

EPİGRAM

Marx’in da pek sevdigi bir Latin sözünü animsiyorum
Nihil humanum mihi alienum est
Bu sözün altina ben de imzami basiyorum
Insana iliskin ne varsa kabulüm
Su hümanistler hariç

--------------------------------------------------------------------------------

KÜÇÜK KIZIM SU'YA

Bir derin uykudaydım ölümün içinden
Açtım ki gözlerimi
Bir suyun gölgesi gibi
Kendisi adeta bir suyun
Ayakucunda sen oturuyorsun

Şiir getirenlerin çok olsun çocuğum!

--------------------------------------------------------------------------------

MARE NOSTRUM

En uzun kosuysa elbet Türkiyede de Devrim,
O, onun en güzel yüz metresini kostu
En sekmez lüverin namlusundan firlayarak...
En hizlisiydi hepimizin,
En önce gögüsledi ipi...
Aciyorsam sana anam avradim olsun,
Ama ask olsun sana çocuk, ask olsun!

--------------------------------------------------------------------------------

MUHABBET

Bir fasulye çimleniyordu
Çiseledikçe yağmur.
Koştum vardım ki yanına
Anlasın ne nimet olduğunu
Sen git yerine! dedi Ayşa Kadın
Böyle kibar erkeyin ayağ’na
Ben kendi ayağ’mnan gelirim

Bu muhabbeti görünce uzaktan
Kıpkırmızı oldu biberiye

Bayram nedir ki dedim kendi kendime
Bayram bir ömürdür ben gibi bir deliye

--------------------------------------------------------------------------------

RAMBRANTIN RESMİ ÜZRE

Karanliklar arasindan bir isin
Bir kadin vucuduna vuruyor
Asagidan yukariya
Yikanmak uzre
Geceligini kaldirmis
Bacaklari bütün kadinlarin
bacaklarindan
Ama o ezele kalacak
O bir isin yüzünden
Aydinlatan yasamimizi
Aydinlatan yalnizligimizi
Bir tek isin
yasasin.

--------------------------------------------------------------------------------

SEVGİ DUVARI

sen miydin o yalnizligim miydi yoksa
kör karanlikta açardik pasli gözlerimizi
dilimizde aksamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat seviciler
derdim günüm insan içine çikarmakti seni
yakanda bir amonyak çiçegi
yalnizligim benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi

kumkapi meyhanelerine dadandik
önümüzde altinbas altin zincir fasulye pilakisi
aramizda görevliler ekipler hizir pasalar
sabahlari açiklarda bulurlardi lesimi
öyle sicakti ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle oksardin beni
yalnizligim benim süpürge saçlim
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

baktim gökte bir kirmizi bir uçak
bol çelik bol yildiz bol insan
bir gece sevgi duvarini astik
düstügüm yer öyle açik seçik ki
basucumda bir sen varsin bir de evre
saymiyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnizligim benim çogul türkülerim
ne kadar yalansiz yasarsak o kadar iyi

--------------------------------------------------------------------------------

AKDENİZ YARAŞIYOR SANA

Akdeniz yaraşıyor sana
Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun
Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında
Hiç dinmiyor motorların gürültüsü
Köpekler havlıyor uzaktan
Demin bir çocuk havladı
Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine
Ali dumdum anasına sövüyor saatlerdir
Denizi tokmaklıyor balıkçılar
Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak
O sesinin sardunyalar gibi konuşkan sessizliği
Hayatta yattık dün gece
Üstümüzde meltem
Kekik kokuyor ellerim hala
Senle yatmadım sanki
Dağları dolaştım
Ben senden öğrendim deniz yazmayı
Elimden düşmüyor mavi kalem
Bir tirandil çıkar gibi sefere
Okula gidiyor öğretmenim
Ben de ardından açılıyorum
Bir poyraz çizip deftere
Bir ada var sırf ebabil
Dönüyor dönüyor başımda
Senle yaşadığım günler
Gümüş bir çevre oldu ömrüm
Değince güneşine
Neden sonra buldum o kaçakçı mağarasını
Gözlerim kamaşınca senden
Ölüm belki sularından kaçırdığım
O loş suda yıkanmaktır
Durdukça yosundan yeşil
Kulaç attıkça mavi
Ben düzde sanırdım yıkıntım
Örenim alkolik asarım
Mutun doruğundaymışım meğer
Senle çıkınca anladım
Eski Yunan atları var hani
Yeleleri bükümlü
Gün inerken de öyle
Ağaçtan izdüşümleriyle
Yürüyor Balan tepeleri
Yürüyor bölük bölük can
Toplu bir güzelliğe doğru
Kadınım Yaraşıyorsun sen Akdenize


--------------------------------------------------------------------------------

AY! AY! AY!

Şu gökteki ay var ya
Şu boktan şu yarım ay
Bakarsan bakarsan bakarsan
Bi tek sözüme bakıyor benim
dolunay olmak için
O bana bakıyor
Ben ona.
O bana bakıyor
Ben ona,
Hepimiz ama
Hepimiz
Hepimiz
Bakıyoruz hep birbirimize
bakıyoruz hep bakıyoruz
ADAM olmak için hep
Ay! Ay! Ay!
O bana bakıyor
Ben ona.
O bana bakıyor
Ben ona
Canım yanarcasına
Ne zaman
Ama ne zaman olacak bu iş?
Bakıyorum bakıyorum da aya
Bakıyorum da ayın ayaklarına
Yatırmışlar yine Ahmed’i falakaya


--------------------------------------------------------------------------------

BAHARLA ÖLÜM KONUŞMALARI
I
Memelerim koparıyor
Yüzyıl süren bir yalnızlık
dile gelmişçesine
Nasıl nasıl bir sevinç yarabbi!
Ve ağrıya
ağrıya tabi,
ağraya
ağraya ağbi...
Nakkaş Tepe de ancak
bezmimize böyle gelmiştir
Gelincikleri ve Nazım Hikmet’leriyle
Yerbilimsel bir hapisten sonra

II
İçimdeki karanlığı patlatacağım
Zifiri bir su akacak
kamışımdan toprağa
Bir kedi yavrulayacak
köpek dişli bir kedi
Ve böğürtlenler köpürecek ağzından
Yedikçe
kendi
kendini
mayhoş
Ya da Posta Nazırı dedemden kalma
Mors’un en morundan bir karga
Konacak karşıki direğin doruğuna
Düşmanlarım öyle doldurmuşlar ki onu
Ne kadar taşlasan boş
oynamıyor yerinden
Ben kargadan korkmam ama
bunun gözleri baykuş
Ve tüyleri güngörmedik deniz dipleri kadar ıslak
Ve ötüyor
ötüyor
ötecek
Beni ışığa bağlayan
(Bağlayın beni ışığa!
Gerin telleri gerin!)
beni ışığa bağlayan
o gelin telleri
o gelin telleri
kopuncaya dek...
Akpembe bahar yelkenleriyle
Güneşin rüzgarına gerilmiş
bir badem ağacı gibi...
İçimdeki karanlığı patlatacağım
Ve beynimin en ölümcül yaşlarıyla
ağlaya
ağlaya
Yepyeni bir insan
pırıl pırıl bir can
bitecek toprağa...

III
İki çöpçü geliyordu karşıdan.
Biri
(Aynen Selahattin-i Eyyubi Haçlılar
Seferinden, sanırsın, pos bıyıklarıyla
Tarihin, süpürmeye gelmiş Prens Adalarını )
Öbürüne
(Marmara’yı bizim Yaşar Küklopsunun o
Anavavza gözüyle dünyanın en güzel
atlarının neredeyse ineceği e biraz
genişçe bir çakır su gibi görüyordu,
eminim)
Eyitti kim:
Halk Partisi’nin solunda bir parti olsa
Hiç dinlemez oyumu ona veririm

IV
Sevda Tepesinde geçen gün
Karşıki masanın altında
İki tane tavuk gördüm
Toprakla yıkanıyorlardı
Eşeledikleri çukurda
İnsanlar için de belki ölüm
Toprakla bi tür
Yıkanmaktır diye düşündüm

V
Üşüyor mu deniz
üstüne boşandıkça yağmur?
Ondan mı dersin
tüyleri böyle ürperiyor?
Ben de gidersem bi gün bu biçim bi sağnakta
Alı al moru mor bir sandal gibi acaba
Yıllar sonra yılmayıp yine
Çarpar mı yüreğim yurdumun sahillerine?

VI
Buket diye bahçeli bir meyhane vardı Yenişehir’de
Yıkıldı çoktan GİMA var şimdi yerinde
Kenarı küpelerle çevrili o küçücük havuzun
Yamacında bir masa
Cahit Ağ’beyle otururduk yaz gecelerinde
Fıskiyenin serpintisiyle sırılsıklamdı muşamba
Zaten Cahit’in gözleri daim yaşlı
“Şunu siliver!” derdi garsona
“Şu muşambayı siliver, mirim!”
Ne Cahit kaldı, ne Buket, ne fıskiye
Yine de bu bahar öğlesinde
Fıskiyenin üstündeki o kırmızı top gibi
-İsterse kalpten olsun, isterse-
Hop hop ediyor ya yüreğim bi düziye

VII
Ruhum sıkıldıkça, ruhum,
Mızrapsız bir tambur gibi
Apayrı bir hava çalıyor vücudum
Ruhum sıkıldıkça ruhum,
Senden ayrı, kendimden ve kentten ayrı
Apayrı bir hava çalıyor vücudum
Kalk gidelim, kalk gidelim başka yere!
Başka yere, başka yere, başka yere!
Ruhum sıkıldıkça, ruhum,
Cemil Beysiz bir tambur gibi
Kendi kendini çalıyor vücudum

VIII
Yalıların surları boyunca giderken Kanlıca’da
Duvarda bir gedik ilişti gözüme
Uydurdum gözümü deliğe:
Bir bahçe
Bahçe değil bir havuz
Havuz değil bir bahçe
Üstü nilüfer kesmiş silme
O nefti yapraklarıyla gelmiş
O aksarı çiçeğiyle
Ne hevesle gelmiş kim bilir bu güzelliğe!
İnsanoğlu beni görsün diye mi?
Bahçede oysa
Bahçedeki bir havuz
Bir havuz ki bir bahçe
Ne in var ne cin ne bey ne ağa
Surları da çekmişler dört bir yanına
Bizler de varmayalım diye bu uçmağa
Sade bir garibim yavru kurbağa
Serilmiş o ortası çukur
O sal gibi yaprağa
Yarı suyun içinde
Yarı yansımış ışığa
Pırıla pırıl yeşile yeşil
Rezil mi rezil
Başladı birden haykırmağa
Başladı inin cinin ağanın beyin
Ne kendi görüp ne kimseye gösterdiği
Çevresine bizler görmeyelim diye
Surlar çektiği
O kimsesiz güzele türkü yakmağa
Şairim ben
Benim işte o kurbağa
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hamzevi




Mesaj Sayısı : 284
Yaş : 34
Ülke : türkiye
Kayıt tarihi : 23/05/08

can yucel Empty
MesajKonu: Geri: can yucel   can yucel Icon_minitimePerş. Haz. 05, 2008 7:17 am

çook müthiş bi paylasım şeyhım devamını bekleriz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
can yucel
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
:::::::HAMZEVİ VE ŞEYH SEFA::::::: :: eğlence kültür sanat :: Şairler - Yazarlar-
Buraya geçin: